Bütün iyi dilekler ve selamlardan sonra...
Dilenciden sultana, köleden efendiye
Hânım hey!..
Sen ki mahabbet gülistanıma revnak bağışlayanım, ejendimsin,
Sen ki arzum, emelim, hicranım ve elemimsin,
Ayrılığından
dolayı yardım dilenmeye takatim yok senden, kapında kendini
kaybedenlere gıptayla geçen ömrümde bir takate de ihtiyacım kalmadı
artık. Sevgili eşiğinde ölene değil sağ kalana şaşmak gerekir, der bir
bilge ama ben senden uzakta, aşkınla hasta, ama aşk sayesinde
sıhhatteyim. Araya bunca yılın hasreti girmişken bir gün seni görmeye
dayanabilir miyim bilmem, ama her sabah seni görüyor ve yüzünden aldığı
güzellik ile insan içine çıkıyor diye güneşe, eşiğini döne dolaşa
senden nur çalıyor diye her akşam mehtaba bakıyorum, bilesin. "Bugün
nasılsın ey kâinatın başı dönmüş yıldızı?" diyorum ona, hasbıhal
ediyorum; "Ne haldedir sevgilim, hoş mudur, sofaca mıdır İstanbullar
sultanı bugün?" diye tekrar soruyorum. "Hiç benim bulunduğum yerden
daha kederli bir âleme doğdun mu sen; hiç aşkta altüst olmuş bencileyin
bir firkatzede üzerine parladın mı?" diye sitem ediyorum bazen...
Velhasıl günlerce ve gecelerce güneşlere ve aylara durmadan ve
dinlenmeden seni soruyorum, hâlâ bir haberini alamayışımı şikâyetle
söylüyor, anlatıyorum. Senin beni unutma ihtimalini hatırlayıp
çıldırıyorum bazı günler ve bazı geceler yüzünü eskisi gibi hayal
edemeyeceğimden korkup kahroluyorum. Sonra tevbeler ediyorum. Seni
unutma ihtimalini düşündüğüm için.

[/size]