Felsefenin yararı veya gerekliliği onun
toplumsal-kültürel işlevi ve felsefenin tarihsel gelişimi ile ilgili
olarak birkaç şey söylemek gerekir. Mongolfier kardeşler icat etmiş
oldukları balonla ilk uçuşlarını yapmak istedikleri sırada gösteriyi
izlemek için meydanda toplanan seyirciler arasından biri yanında
bulunan tonton tavırlı, yaşlı, saygıdeğer bir baya dönerek biraz saf
bir tavırla şu soruyu sorar: "İyi de bu ne işe yarıyor bayım?"
Sözü edilen yaşlı bay - ki o sıralarda Fransa'yı ziyaret etmekte olan
ünlü Amerikalı bilgin ve siyaset adamı Benjamin Franklin'dir - aynı
ölçüde hoşgölürü bir şekilde gülümseyerek şu cevabı verir: "Yeni doğmuş bir bebek ne işe yarar bayım?"

Kanımızca
bu cevap, felsefenin ve aslında daha genel olarak diğer temel kültürel
etkinliklerin son tahlilde ne işe yaradıkları sorusuna verilebilecek en
güzel ve en anlamlı cevaptır. Konuya bir işe yaramak açısından
baktığımızda en çok işe yaradığı düşünülen bazı etkinliklerimizin bir
işe yaramadığını da görebiliriz. Örneğin bilim bile çoğu kez bir işe
yaramaz.

Felsefe; insanı insan yapan ve bir hiç olmaktan
kurtaran araştırma ruhunun, anlamlandırma, yorumlama ve değerlendirme
etkinliğinin, önemli sorular sorma ve onlara ciddi olarak cevaplar
arama özelliğinin, erdemli olma ve mutlu yaşama talebinin, kısacası
bilgeliğe ulaşma özleminin en hakiki ifadesidir.